Yaşamak herkesin hakkı
Müjgan Halis 04.04.2009
Son birkaç ayda Türkiye`nin dört bir yanında travesti ve transeksüellere yönelik cinayetler arttı. `Nefret suçu` olarak tanımlanan cinayetler, ürkütücü boyutta..
`Nefret cinayetleri` olarak tanımlanan bu cinayetler, daha çok seks işçiliği yapanlara yönelse de, gay, lezbiyen bireyler de nefret suçlarından nasibini alıyor. Cinayetlerin failleri bulunsa da, çoğunlukla tahrik indirimi nedeniyle düşük cezalarla kurtuluyorlar. Ankara`da pompalı tüfekle öldürülen Dilek İnce, Cihangir`de evinde bıçaklanarak öldürülen Ebru Soykan`dan sonra en son Bursa`da adı tespit edilemeyen bir travestinin cesedi çöpe atıldı, kesik kafası ise hâlâ bulunamadı. Lezbiyen, Gay, Biseksüel, Travesti, Transeksüel (LGBTT) toplumu, artık haklarının en başına `öldürülmeme hakkı`nı koymuş durumda. Toplumdaki yasal haklarını kazanmak, nefret ve dışlanmayı yok etmek için aralarından daha kaç kişinin öldürüleceği üzerine kara kara düşünüyorlar. İstediklerinin `ihsan` değil `yaşama hakları` olduğunu savunuyorlar. Anayasa`nın 10. Maddesi`ne `cinsel yönelim` ve `cinsiyet kimliği` ibarelerinin eklenmesinin `hayati` bir talep olduğunu ve cinayetlerin artık cezai indirimlerden yararlanmaması gerektiğini savunuyorlar. Biz de Ankara, İzmir ve İstanbul`da nefret cinayetleriyle mücadele eden, arkadaşlarını kaybeden, hemen her gün şiddete maruz kalan örgütlere ve onların mensuplarına teybimizi uzattık.
Michell Kurt Demishevic (33), (Öldürülen Ebru Soykan`ın yakın arkadaşı)
Katili tanıyordum
"Ebru Soykan`la aramızda adeta bir anne-kız ilişkisi vardı. Benim kadın olmama ön ayak olan kişiydi. Öldüğünde 35 yaşındaydı ve zorunlu seks işçisiydi. Kendisine bir ev almıştı, öldürüldüğü Pürtelaş Sokak`taki ev ona aitti. Biz hep onun eceliyle öleceğini düşünürdük. Basına yansıdığı gibi kendisini öldüren kişiyle sevgili falan değildi, çünkü Ebru lezbiyendi. Katiliyle gay kulüplerde tanışmıştı, birkaç defa görüştüler, ben de tanıyordum çocuğu. Benim çalıştığım kulüpte personel olarak çalıştı. Kulüpten atılma nedeni de, beni ölümle tehdit etmesiydi. Ebru ölümünden iki gün önce benim çalıştığım kulübe gelmişti, bana aralarında geçen bir tartışmayı anlattı ve polise şikâyet edip gözaltına aldırdığını söyledi. Ebru`yu öldüren kişi, transeksüel avına çıkan, onlardan para sızdıran bir çetenin üyesiydi. Paralı transeksüelleri buluyor, onlardan rızayla ya da zorla para alıyorlardı. Hepimizin hayatında şiddet var; kocalarımızdan dayak yiyoruz, sokaktaki insandan, polisten şiddet görüyoruz. Şimdi sizinle İstiklâl Caddesi`nde dolaşsak polis size değil bana kimlik sorar."
Buse Kılıçkaya (Pembe Hayat Derneği, Ankara)
Şimdi de para cezası
"Nefret suçunu işleyenlerin büyük kısmı erkek. Bu suçun artma nedeni bence, görünür olmamız ve örgütlenmeye başlamamız. Polis önceleri insanların başlarına torba geçirip, Mamak çöplüklerine atıyordu, bulduğu yerde şiddet uyguluyordu. Şimdi de Kabahatler Kanunu`na göre para cezaları yazıyorlar, Sağlık Bakanlığı`nın dağıttığı prezervatifleri gerekçe göstererek evleri kapatıyorlar. Biz herkesle birlikte özgür yaşayabileceğimiz, yaşam alanlarımızda zorlanmadan, istediğimiz zaman bakkalamarkete gidebileceğimiz, istediğimiz zaman gece dışarı çıkabileceğimiz, insanların bizi giremezsiniz-çıkamazsınız diye işyerlerinden çevirmediği, doğru düzgün işlerde çalışabileceğimiz, zorunlu olarak seks işçiliğine maruz bırakılmayacağımız, okul sıralarında eğitim haklarımızdan yararlanacağımız bir dünya istiyoruz.
Ebru Kırancı (47)
Topluma göre katlimiz vacip
"Ben 25 senedir İstanbul`dayım, 25 senedir bu cinayetler devam ediyor. İstanbul`a Zonguldak`tan geldim, iki üç senedir seks işçiliği yapmıyorum, sigortamı ailem ödüyor ve arkadaşlarımın yardımıyla yaşıyorum. Sekiz sene önce Tarlabaşı`nda bir arkadaşımın iki erkek tarafından domuz bağıyla bağlanıp öldürüldüğüne, makatına şişe sokulduğuna şahit oldum. Bunun son zamanlarda sıklaşmasının nedeni, devlet politikası. Egemen medyada travesti ve transeksüeller her an şiddet uygulayacak insanlar gibi gösteriliyor. Transfobiyle `bizlerin katli vaciptir` gibi bir durum oluşturuluyor. Polis şiddeti bir yana; kendilerine dost seçiyor arkadaşlarımız, onları besleyip büyütüyorlar, aradıkları sadece sevgi. Ama o adamlar kalleşçe onları bıçaklıyor. Toplum bizi sadece cinsellikle ilgili insanlar olarak görüyor, halbuki biz düşünen ve haklarını bilen insanlarız. Ama şimdiki travestiler de sistemli bir şekilde uyuşturucuya alıştırılıyor. Bu yüzden hak bilinci çok da gelişmiyor. Travesti ve transeksüeller kendi güçlerinin farkında olmak zorundalar. Beyoğlu`nda bir karakol var, bu karakolda bize gece gündüz akla gelmedik işkenceler yapıyorlar. "
Avukat Ceylan Özsoy (Siyah Pembe Üçgen, İzmir)
İzmir`in `demokratlığı`!
"İzmir, konu LGBTT bireyler olunca, ikiyüzlü. Travesti ve transeksüeller, hem kolluk güçlerinin hem de toplumun birbirini besleyen önyargıarı nedeniyle fiziksel şiddet başta olmak üzere şiddetin her türlüsünü yaşamaya müsait bir ortama itiliyorlar. Zaten polisin yerleşik uygulaması gereği travesti ve transeksüel arkadaşlarımız günün belirli saatlerinde dışarı çıkamıyorlar. Ancak gece karanlığında dışarı çıkabiliyorlar. Yargı yeterli titizliği göstermiyor ve travesti ve transeksüel bireyler diğer vatandaşlarla eşit değiller. Seks işçiliği yapsın yapmasın, tüm travesti ve transeksüeller aynı şiddetin öznesi durumundalar. Seks işçiliği, çalışma yerlerinin güvensizliği ve çalışma saatleri riski artırıyor sadece. Devletin travesti ve transeksüellerin sosyal ve hukuksal durumlarını iyileştirme konusunda sorumlu davranması gerekiyor. Timler kurup travesti ve transeksüel bireyleri, `cadı avı`na tabi tutmaktan vazgeçmeliler."
Demet Demir (48)
İlk emekli transeksüelim
"Türkiye`de travesti ve transeksüellerden nefret eden, onların yaşama hakkını elinden alan bir transfobi egemen. Ben beş yaşından beri İstanbul`dayım ve 29 yıldır Beyoğlu`nda yaşıyorum. Beş yıldır emekliyim, yaklaşık 25 yıl seks işçiliği yaptım. Dışarıdan isteğe bağlı sigortamı ödedim, ilk emekli olan transeksüelim. Bu cinayetleri işleyenler, bizle birlikte olan insanlar, ya sevgilimiz, ya müşterimiz. Yani önce seks yapıyor, sonra paranı çalıyor, sonra öldürüyor. Yani toplumsal bir ikiyüzlülük var. Bu ataerkillikten, dinsellikten ve milliyetçilikten beslenen bir durum. O yüzden bu cinayetleri işleyenler mahkemede `Benden pasif olmamı istedi ya da ben onu biyolojik kadın zannettim,` gibi gerekçeler ileri sürüyor. Aslında basına yansımayan birçok eşcinsel cinayeti var; İstanbul`da yılda 200 erkek cesedi bulunuyor, bunların çoğu bu nedenle öldürülüyor. Birçok arkadaşımız zorunlu seks işçisi, bize devlet ve özel sektör iş verse kimse bu işi yapmaz. İşyerlerinde bize de tutuklu ve engellilere uygulanan kontenjan uygulanmalı."
Kaynak: Sabah.com.tr
|
|
Eklenme Tarihi : 10.04.2009 |
Haber Editörü : Administrator |
«« GERi
|
Bu haber 536694 kez okundu.
|
Haberi Paylaş |
Face
|
Blog
|
Frien
|
Mysp
|
Twit
|
|
Not: Bu sayfalarda yer alan yorumlar kişilerin kendi görüşleridir. Yazılanlardan gabile.com sorumlu tutulamaz.
Habere Yorum Yaz |
|
işte atatürk türkiyesi,işte çağdaş türkiye,işte avrupa birligine girmek isteyen türkiye,insan hakları mı?...ne mutlu türküm diyene...sadece acı acı gülüyorum halinize...
Yazan : denizden_gelen
Beğen
|
|
|
Yorum yazmak için login olunuz
|
|
|