Üremenin ve ailenin cesur yeni dünyası
Yumurtalar, spermler bağışlanır, taşıyıcı annelerin rahimleri başkalarının evlatları için misafirhane rolü görürken aile neye denir?
İki düzen var: Biri rejimlerin, paradigmaların, hiyerarşinin, Weber’in deyimiyle bir toprak parçası üzerinde meşru güç kullanma tekelini elinde bulunduranların düzeni. Diğeri insanların. İki düzen var: Biri nehrin yatağı, trenin rayıdır. Diğeri nehrin kendisidir ya da manyakça basmış giden bir tren. Ve bazen nehrin yatağını değiştirdiği, trenin rayları çaprazladığı gibi insanların düzeni de normları savurmaya başlar. Sosyal bilimler için ikilemler, yasalar bakımından karmaşa yaratır. İkinci düzen sonunda birincisini dönüştürür. Hayat insanın eline düştüğünde… Zor yani, birinci düzenin ikincisiyle aynı dili konuşması. Hemen birkaç örnekle açıklayayım:
İki baba, bir yumurta
Bir düşünün… Aile fotoğrafı dediğimde aklınıza ne geliyor? Anne, baba, kardeşler. Büyükanneler, dedeler, teyzeler, kuzenler. Elti, kayınvalide filan da belki… Peki ben size başka birkaç aile fotoğrafından söz edeceğim şimdi.
Yetişkin iki erkek birbirine âşık olur. Bu aşkın yasal olduğu bir ülke ya da eyalette evlenirler. Sonra çocuk sahibi olmaya karar verirler.
Önce bir yumurta satın alırlar. Sonra da spermleriyle dölledikleri yumurtayı 9 ay 10 gün taşıyacak bir kadın bulurlar. Yani rahim kiralarlar. Oğulları olur. Dünyaca ünlü bir dergiye mutluluk pozu verirler, pembe yanaklı bebekleriyle. İşte size ultra modern bir aile fotoğrafı. Bu, muhafazakârlaşan birinci düzene inat eden insanların düzeni. Üremenin cesur yeni dünyasına, toplumların çekirdeği olan ailenin yeni tanımına hoş geldiniz…
Anlattığım bu hikâye İngiltere’dendi.
Elton John ve eşi David Furnish’e ait. Ama dahası var. Mesela Amerikalı dizi oyuncusu Neil Patrick Haris ve David Burtka’nın da bu yöntemle ikizleri oldu birkaç ay önce. Twitter’a şöyle yazdı Harris: “Bebekler!! Hepimiz mutlu, sağlıklı ve biraz da yorgunuz…” Ardından yine bir mutluluk fotoğrafı. Ünlü yönetmen Todd Holland’ın ailesi de şöyle: İki baba, bir yumurta, bir taşıyıcı anne ve üçüz bebekler. Doğumdan hemen sonra ABC kanalının ana haber bültenine çıkıldı. Dergi pozları, televizyon misafirlikleri normalleştirme araçları sadece. Birkaç yıla kalmaz, böyle doğumların ABD’de haber değeri olmayacak, ki zaten amaç da bu.
Başka bir hikâye daha… Ama bu kez kurgusal. ABD’de yazın vizyona giren The Kids Are All Right filmi Nic ve Jules adlı lezbiyen bir çifti anlatıyor. Nic’i canlandıran Annette Bening bu rolüyle Altın Küre aldı geçen pazar. Gerçekten müthiş bir aile reisi portresi çiziyordu. Aile reisi dediysem, ağız alışkanlığı. Reis kısmı bildiğiniz gibi de aile biraz değişik. Çift, yıllar önce bir sperm bankasına gitmiş, aynı erkeğin bağışıyla hamile kalmışlar. Bir erkek, bir de kız çocukları var. Aynı biyolojik babadan. Bahçeli harika evlerinde, mutlaka iyi marka bir kırmızı şarabın eşlik ettiği yemek sofralarında kimsenin tanımadığı ve söz konusu etmediği bir baba. Sonra çocuklardan 18 yaşını geçen, yaradılışta büyük pay sahibi, hayatta ise yeri olmayan bu babayla irtibata geçer. Baba da çocukları pek sever, iyi mi. Peki şimdi ne olacak, bu kimin ailesi, kimin hakkı?
Torununu doğuran kadın
Batı’da çocuk, biyolojik bir süreç sonrasında ortaya çıkan otonomik ve bağımsız bir bireydir. Çocuk, ebeveyn tarafından biyolojik olarak yaratılır, ebeveyn ise çocuk tarafından, sosyal olarak. Anne bir çocukla ilişkisi yüzünden annedir, baba ise anneyle ilişkisi yüzünden baba. Fakat bu yeni düzende, yani yumurtalar, spermler bağışlanır, taşıyıcı annelerin rahimleri başkalarının evlatları için misafirhane rolü görürken anne nedir, baba kim sayesinde bu ailenin parçası olmuştur?
Bir kısmı birbirini hiç tanımamış, hiç dokunmamış insanlardan oluşan büyük, bilmediğimiz bir aile tarifi bu. Biraz önce verdiğim örneklerin merkezinde eşcinsel çiftler vardı. Ama bu durumu, “sıra dışı kişilerin geleneksel ailenin peşinden koşma hevesi” olarak göremeyiz. Yeni aile düzeni sadece eşcinselleri ilgilendirmiyor. Sperm bankası aracılığıyla ya da taşıyıcı anne yöntemiyle çocuk sahibi olan kısır çiftlerin sayısı her geçen gün artıyor.
Gazetelerin Dünyanın Beşiği deyimini kullandığı Hindistan’ın Anand kasabasındaki kadınlar için en büyük gelir kaynağı taşıyıcı annelik. Kasabanın merkezindeki iki katlı Akanksha Kliniği, 2004’te Hintli bir kadının, kızının çocuğunu, yani torununu doğurtmasıyla ün yapmıştı. Buyurun size başka tuhaf bir aile daha.
Taşıyıcı annelik cirosu
İşin bir de ekonomik yanı var. Taşıyıcı annelik, Hindistan’a yılda 500 milyon dolar kazandırıyor. Batı’yla kıyaslandığında rakam komik kalır. Zaten o yüzden dünyanın her yerinden kısır çiftler Anand kasabasına gidiyor. Orada bir taşıyıcı anneye 10 bin dolar veriyorsunuz, aynı işi ABD’deki bir klinik aracılığıyla yapsanız 150-200 bin doları gözden çıkarmak gerek. Çünkü ABD’de suni yollarla üremek, öyle doğal yöntemdeki gibi iki kişiyle katiyen olmuyor. Bir pskiyatr, bir sigortacı, bir avukat, iki farklı jinekologdan oluşan kallavi bir ekip lazım. Haliyle maliyetli oluyor.
Halbuki Hindistan’da bürokrasi az, karısı eve para getirsin de nasıl getirirse getirsin diyen koca çok. Gerçi Akanksha Kliniği’nin sorumlusu Dr. Nayna Patel’le iki yıl önce görüştüğümde taviz vermeyeceği prensiplerinden söz etmişti: Her isteyen çifte bu hizmeti sunmuyor: “Önce gerçekten taşıyıcı anneye ihtiyaç duyup duymadıklarını öğrenmek için tıbbi testler yapılıyor. Çünkü çağımızda aynı anda her şeye sahip olmak isteyen kadınlar var. İşlerinden kafalarını kaldırıp hamile kalmak yerine taşıyıcı anneyle çocuk sahibi olmayı tercih edebiliyorlar. Bunu kabul edemem.” Hah mesela Sex and the City’nin Sarah Jessica Parker’ı, Dr. Patel’in gözünde anında kaybeder. Çünkü geçen yaz yumurtasını bir kliniğe verdi, o yumurta kocasının spermiyle döllendi, sonra da bir taşıyıcı annenin rahmine yerleştirildi. Sebep: Karnım gerilmesin, vücudum bozulmasın. Neyse geçelim. Böylesi nadirdir.
Suni olmayan yollarla aile sahibi olmanın tek sebebi kısırlık ve eşcinsellik değil. İlerleyen bilimin derman bulamadığı hastalıklar var. Çocuğunuza sirayet etsin istemezsiniz. Örneğin bir biçimde eşlerden biri HIV pozitif ise üçüncü kişilerin yumurtası, spermi ve rahmi sayesinde virüsü bulaştırma riski olmadan biyolojik çocuklarına kavuşabilirler. ABD’nin en büyük taşıyıcı anne kliniği Growing Generations, HIV pozitif müşterilerinin 2010’da ikiye katlandığını açıklamıştı.
Bizde konu yasal açıdan şöyle: Sperm ya da yumurta satın alınamıyor, taşıyıcı anne olunamıyor. Medeni Kanun’da da bunların karşılığı yok. Bir yandan da bekâr anneler, bekâr babalar sayıca artıyor. Yurtdışına gidip, ki bu dışarısı genellikle ABD veya Kıbrıs oluyor, sperm ya da yumurta kiralayan çiftler olduğunu da biliyorduk. “Ben koca değil sadece baba olmak istiyorum” diyen tek tük sanatçıların da taşıyıcı anne arayışına girdiğini okuyorduk. Geçen cuma günü Kelebek’in manşeti ise başka bir eşiği aşıyordu. Başlık İlginç Aile Fotoğrafı. Karede modacı Cemil İpekçi, uzun yıllar birlikte olduğu sevgilisi Bekir Coşar, Coşar’ın eşi ve küçük oğulları. Buluşmanın sebebi küçük oğlanın sünneti. Kelebek, Türkiye’nin en çok satan ana akım gazetesinin magazin eki. Bekir Coşar için Cemil İpekçi’nin arkadaşı demişler, ilginç bulmuşlar ama sonuçta haberi yargısız, yorumsuz yazmışlar. Fotoğrafa bakıyorum, herkes mutlu mu, öyle görünüyor. Aile mi, e bir bakıma. İlginç mi, tabii.
Devlet ayak uyduramıyor
Tüm bu gelişmeler önce sosyal bilimcilerin sonra da devletlerin yeni tanımlar ve kanunlar yapmasını gerektiriyor. Çünkü ticari hale gelmiş bir yaratma sürecini, duygusal ve yasal boşluklar izliyor. ABD ve Avrupa’da çocuk üstünde hak iddia eden, dava açan taşıyıcı anneler, sperm bağışçısı babalar, karşı tarafta da “İyi ama bizim anlaşmamız böyle değildi, mağduruz” diyen çiftler var. Ya da taşıyıcı annelerden vergi alsak mı diye düşünen memurlar, gayri pratik yasaları hayata tercüme etmek için debelenen avukatlar...
Siyasi arenada pek kıymet-i harbiyesi kalmasa da bir referans merkezi olarak hâlâ kabul gören Birleşmiş Millerler ne demiş: “Aile bir toplumun doğal ve temel öğesidir. Toplum ve devlet tarafından korunmalıdır.” Doğal derken? Hem devletin hem de toplumun çalışmadığı yerden gelmiş bir sınav bu. Ayak uyduramıyorlar. 20’nci yüzyılda sanayileşmenin çekirdek aile üstündeki etkisi tartışılıyordu. Şimdi konu değişti. II. Dünya Savaşı sonrasının meşhur sosyologlarından Talcott Parsons, kan bağı şartı olmadan bir arada yaşayan küçük insan grupları olarak tanımladığı çekirdek ailenin sanayileşmiş toplumların sığınağı olduğunu söylüyordu.
Bir orta sınıf idealiydi. 90’ların sonuna doğru işin içine duygu girdi. Tarihçi Lawrence Stone’ a göre en küçük insan topluluğuna aile demek için bireylerin birbirlerine güçlü duygularla bağlı olması yeterliydi. 21’inci yüzyıl için yepyeni ve kapsayıcı bir anlam bulacağız aile için. Bir düzende ultra modern aile fotoğrafları çekilirken, diğer düzende bilim çalışsın, devlet düşünsün.
Suni yollarla doğan çocuklar mutlu
Cambridge Üniversitesi Aile Araştırmaları Merkezi 2008’de bir araştırma yayımladı. Görüştükleri ailelerden 39’u taşıyıcı anne, 43’ü sperm bağışı, 46’sı ise yumurta bağışı yöntemiyle çocuk sahibi olmuş. Hepsi yedi yaşında olan bu çocuklar ve ebeveynlerine envai çeşit test uygulamışlar. Aynı testleri sonra da doğal yollarla çocuk yapan 70 aile üstünde denemişler. Sonuç: Aileler arasında ne mutluluk ne de ruh sağlığı bakımından hiç fark yok. Yine İngiltere’deki Sağlık ve Üreme Merkezi’nin kayıtlarına göre sperm ve yumurta bağışıyla çocuk yapan çiftlerin sayısı bir yıl içinde yüzde 3.2 artmış.
Kaynak: Radikal.com.tr Ezgi BAŞARAN 23.01.2011
|