Translar Katlediliyor, Medya Transfobik Haberler Yapmaya Devam Ediyor
Buse’nin ölümünden sonra çeşitli yayın organlarında kimlik ismiyle teşhir edilmesi hakkında Pembe Hayat Derneği’nin avukatı Rıza Yalçın Koçak ve gazeteci Michelle Demishevich ile konuştuk.
Geçtiğimiz hafta İstanbul’da Buse isimli trans kadının katledilmesinin ardından Hürriyet, Şok, Yeni Çağrı gibi bir çok yayın organında kimlik ismi teşhir edildi. Buse’nin kimlik isminin teşhir edilmesi ve medyada yayılan transfobik haberlerle ilgili gazeteci Michelle Demichevich ve Av. Rıza Yalçın Koçak ile görüştük.
"Kutsal Erkek Kimliğinizi Terk Eder ve Kadın Olursanız İşte Sonunuz Böyle Olur"
Gazeteci Michelle Demishevich medyadaki bu tür söylemlerin nefret cinayetlerini arttırdığına dikkat çekerek “Ben bir gazeteci olarak Doğan Haber Ajansı’nın yıllardan beri attığı homofobik ve transfobik manşetleri ve kullandığı abuk sabuk ifadeleri anlamakta zorluk çekiyorum. Mesela Eylül Cansın ve Dora Özer haberlerinde kullandığı cinsiyetçi dilden dolayı uyarılarda bulunmamıza rağmen geçtiğimiz günlerde Buse haberinde de aynı hedef gösteren, yargılayan ifadeleri kullanıldı. Ne zaman medya bu ve benzeri manşetleri kullansa hemen ertesi gün biz bir eksiliyoruz. Ne tesadüf ki Cumhuriyet’in haberinin hemen ardından bir trans kadın katledildi. Hürriyet gazetesi de had bildirircesine "takma adlı bilmem kim" şeklinde haberi servis etti” dedi.
Bir gazeteci olarak bu tarzın meslek etiğine uymadığına dikkat çeken Demishevich “Gazeteciliğin kuralı bu tarz bir habercilik değil. Hürriyet’te çıkan bu haber bize şunu söylüyor, ‘Kutsal erkek kimliğinizi terk ederseniz ve kadın olursanız işte sonunuz böyle olur!’
Bu alanda çalışan arkadaşlar son 15 yılın verilerine bakarlarsa basının ne kadar cinsiyetçi ve transfobik bir dil kullandığını göreceklerdir. 80’ler ve 90’larda trans kadınların maruz kaldığı taciz, tecavüz, işkence ve katliamlar asla medyada yer almamıştı. O yıllardan hafızalarımızda kalan Tayfun Topal ve Savaş Ay. Hortum Süleyman zamanında ve öncesinde trans kadınlar polis merkezlerinde inanılmaz işkencelere maruz kaldığında ne medya ne de barolar bu durum karşısında ses çıkartmadı. Meis Sitesi’nde* yaşananlar ise Kanal Türk’te yayınlanan Mehmet Aydın yönetimindeki Neşter isimli programda polis desteğiyle hukuksuz bir şekilde çekilen görüntülerin medyaya servis edilmesinin ardından iki trans kadın Avcılar’da katledildi. Yine kimse ses çıkartmadı, ne gazeteciler ne de barolar... Oyuncu ve gazeteci trans kadınlara getirilen "gizli" ekran yasağına ise entellektüel ve muhalif olduğunu her fırsatta vurgulayan onlarca gazeteci ve meslek örgütü tepki göstermiyor” diyerek transların uğradığı hak ihlallerine ses çıkarılmamasını eleştirdi.
Demishevich sözlerini “Yönetmen Kutlu Ataman’ın dediği gibi "arkadaşım, biz bize yeteriz" Evet biz bize yetiyoruz ama yetmiyor işte en temel yaşam haklarımıza erişimimizin engellendiği bir ortamda medyanın bizleri hedef gösteren cinsiyetçi dili devam ettikçe yetemiyoruz eksiliyoruz. Sistem, toplum ve medya bizleri kadın kimliği üzerinden ötekileştirmeye devam ettikçe ne şiddet ne de katliamlar son bulacak. Medyaya göre biz trans kadınlar takma adları olan kadın kıyafetleri giymiş erkekten bozma ucubeleriz” diyerek sonlandırdı.
“Transın Kimlik Bilgilerinin İfşa Edilmesinde Nasıl Bir Kamu Yararının Söz Konusu Olduğunu Anlamak Mümkün Değil”
Pembe Hayat Derneği’nin avukatı Rıza Yalçın Koçak ise transların katledilmesinin ardından bile mağdur edilmelerini eleştirerek “Translar bakımından cinsiyet geçiş süreçleri, isim ve kimlik değiştirme konularında birçok zorluk çıkaran hukuk sistemi, öldükten sonra da transların haklarını gözetmediğini göstermektedir.
Cinsiyet geçiş sürecini kanunların öngördüğü şekilde gerçekleştirmeyen transların en fazla mağduriyet yaşadıkları konulardan biri de kimlik isimleri ile kullandıkları isimlerin değişik olması. Farklı isim kullanan birisi kimlik ismini kullanmak istemiyordur. Kişi kendisine ait yeni bir kimlik oluşturmak için ya da ailesiyle çeşitli sebeplerden dolayı çeşitli sorunlar yaşamamak için bunu yapıyor olabilir. Sebep ne olursa olsun kişinin öldükten sonra da kendi istediği isimle anılması gerekmektedir. Bunun önünde bir yasal engel olmaması yapılan haberlerin dilini meşrulaştırmaz” şeklinde konuştu.
Av. Koçak sözlerini “Translara yönelik nefret cinayetleri haberlerini nefret dilini yeniden üreterek servis eden medya kuruluşları da bu suça ortak olmaktadır. Kamu yararının özel hayatın gizliliği ve kişinin mahremiyeti ile çatıştığı durumlarda kamu yararının gözetilmesi gerekliliği genel kabul görmektedir. Ancak bir trans nefret cinayetinin ardından transın kimlik bilgilerinin ifşa edilmesinde nasıl bir kamu yararının söz konusu olduğunu anlamak mümkün değil.
Transların yaşam haklarının gasp edilmesinin ardından dahi buna bağlı diğer haklarına da aynı muamelenin reva görüldüğü, zaten yaşam hakkının sağlanmamasının sonucu olarak diğer haklarına dair de hassasiyet gözetilmediği gibi can sıkıcı bir tablo karşımıza çıkmaktadır” diyerek sonlandırdı.
*2012 yılında Avcılar’da bulunan Meis Sitesi’nde yaşayan translar darp edildi, evlerinden sürülmek istendi ve mahalle yaşayanlar tarafından linç edilmek istendi. Baskının sürmesi ile birlikte Meis Sitesi’nde yaşayan translar yaşadıkları yerleri terk etmek zorunda kaldı.
KAYNAK: pembehayat 09.03.2016
|
|
Eklenme Tarihi : 10.03.2016 |
Haber Editörü : PikeAS |
«« GERi
|
Bu haber 320482 kez okundu.
|
Haberi Paylaş |
Face
|
Blog
|
Frien
|
Mysp
|
Twit
|
|
Not: Bu sayfalarda yer alan yorumlar kişilerin kendi görüşleridir. Yazılanlardan gabile.com sorumlu tutulamaz.
Habere Yorum Yaz |
Bu habere yapılmış bir yorum bulunmamaktadır |
Yorum yazmak için login olunuz
|
|