- “Bülent benim hem kocam hem de kız arkadaşım sayılır” - “İlk karım kadın halime kıyameti kopardı, Yaprak ayak uydurdu”
Kocanızı evde sizin dantelli külodunuzu giymiş dolaşırken yakalarsanız ne yaparsınız? Bülent’in “Kadın kıyafetleri giymekten hoşlanıyorum” itirafından sonra karısı onu terk etmemiş. Ona yasak da koymamış. Yeni bir kız arkadaş kazandı diye sevinip durumun eğlenceli yanlarını görmeye çalışmış...
İki hafta önce yaptığım, gündüzleri işinde erkek, geceleri evinde kadın kılığında dolaşmayı seven crossdresser (CD) Endam röportajından sonra pek çok CD’den e-posta aldım. Çoğu evli ve çocuklu olduğunu, fırsat buldukça evde kadın kıyafetleri giymekten çok hoşlandığını söylüyordu. Karıları da durumu biliyordu. Kabullenmişlerdi. Ancak hiçbiri söyleşiye yanaşmıyordu. Ta ki beni Merve arayana kadar. Merve’nin 15 yıldır evli olduğu, çocuklarının babası 60 yaşındaki
bilim adamı Bülent de bir CD’ydi. Yaprak bunu bile bile onunla evlenmişti. Bunun ağlanacak, sızlanacak bir şey olmadığını, aksine hayatına bir renk kattığını söylüyordu. Ve röportaj vermek istiyordu. Ben de bu hikayeyi dinlemek...
Ama önce bir şartı vardı, tanışıp biraz muhabbet etmek. Bir kafede buluştuk. 40’ında, iki üniversite bitirmiş, entelektüel, şehirli, sade giyinmiş hoş bir kadındı. Özel bir şirkette yöneticiydi. “Kocanızla da konuşsam. Hatta kadın kıyafetleriyle yan yana poz verseniz şahane olur” dediğimde şansını deneyeceğini biliyordum. Yanılmadım. Birkaç gün sonra aradı, randevu saatini ve yerini söyledi. Kocasını da ikna etmişti.
Röportaj günü kapıyı bana o açtı. Bu benim birkaç gün önce tanıştığım Merve olamazdı! Tanımakta zorlandım. Sarı peruk, kırmızı ruj, mini elbise ve apartman topuk ayakkabılarla ikinci kimliği Yaprak’tı şimdi.
Merve’nin (Yaprak) kocası Bülent de CD hali Ebru olarak duruyordu karşımda.
Sorularımı cevaplarken ve poz verirken
Merve (Yaprak) ve Bülent -CD adıyla Ebru- karı koca gibi değil, iki yakın kız arkadaş gibiydiler.
İki saatten fazla konuştuk. Ancak söylemeliyim, kimliklerini ele verecek bazı bilgileri değiştirdim. Gerçek isimlerini de. Ebru ve Yaprak ise onların gerçekten ikinci kimlikleri için seçtikleri isimlerdi, onlara dokunmadım.
Bir kadının CD bir erkekle nasıl evli kaldığı, hatta ondan nasıl iki çocuk yaptığını aklınız almıyorsa belki bu röportaj onu anlamanızı sağlayabilir.
Ebru: “Ben bilim adamıyım. Kadın olmak benim için bir deney”
Kadın kıyafetleri giymekten hoşlandığınızın farkına ne zaman vardınız?
Herhalde 9 yaşında falandım. Kız kardeşimin iç çamaşırlarını, elbiselerini giyiyordum gizli gizli. Özenme denen olay aile içinde başladı yani. Ben 1-2 yaşındayken annemin kucağından inmek zorunda kalmışım çünkü kız kardeşim doğmuş. Önceleri benim kurulduğum kucak onun olmuş. Ben de benden daha değerli biri diye kucağa çıkan kız kardeşime özenip giymişim onun kıyafetlerini. Bu psikologların kanaati. Ergenlikte diğer erkekler gibi kızlarla çıkmaya başladım ve Bülent olarak normal bir yaşamım oldu. Ancak Ebru hep gizli tarafım olarak kaldı. İlk kez üniversitede Ebru olarak dışarı çıkmaya başladım. O da sadece geceleri el ayak çekildikten sonra, yolda kimse rahatsız etmesin diye...
Üniversiteden sonra ilk evliliğinizi yapmışsınız. İlk karınızın tepkisi ikincisinden farklıymış...
İlk eşimle bu sırrımı paylaştığımda “Ben bunu kabul edemem” cevabını aldım. 3-4 sene Ebru olarak dışarı çıkamayınca patladım sonunda. Eşim tatildeyken içimdeki baskıya daha fazla dayanamadım ve kadın kıyafetleriyle gezdim. Karım gelince anladı tabii. Kılları almışım, kaymak gibi olmuşum. Kıyameti kopardı.
Evliliğinizin bitme nedeni bu muydu?
Hayır. Tarafların artık birbirlerine verecekleri bir şey kalmamıştı. İkimiz de birbirimizi tüketmiştik, tabii ilişkimizi de. Başkasıyla yeni bir ilişki her ikimize de yeni şeyler katacaktı. Ayrıldık ama hâlâ arkadaşız.
CD olduğunuzu ilk öğrendiğinde ikinci karınız Merve (Yaprak) hanım beklediğiniz tepkiyi vermemiş. “Sana ayak uydururum” demiş. Şaşırtmadı mı sizi?
Şaşırttı. Garipsemesini, karşı çıkmasını beklerken tersi oldu. Daha eğlenceli, daha farklı, daha renkli bir kocası olduğunu düşündü. Yurtdışında da durum böyle. Profesörler, hakimler, doktorlar ve daha pek çok saygın meslek sahibi insan crossdresser olarak dışarı çıkıyor. Birçoğu evli. Ayrılıp kadın olarak yaşayan da var.
“Yaşlı teyze bana bakıp ‘Tövbe estağfurullah’ deyince ağrıma gitti”
Sizin böyle bir isteğiniz var mı?
Ben tercihimi şöyle açıklayayım... Ben bilim adamıyım, araştırmacıyım. Kadın olarak yaşamak benim için bir yaşam deneyi. İçimdeki kadını hissetmek, anlamak istiyorum. Duygusunu, tınısını, toplum içindeki durumunu, karşılaştığı sorunları yaşayarak gözlemlemek istiyorum. Bu cinsel bir olay değil, cinsiyet kimliği olayı. İki kimlik barındırıyorum içimde. Erkekliğimden de memnunum ayrıca.
Ebru olarak geceleri dışarı çıktığınızda sizi travesti ya da transseksüel mi sanıyorlar?
60 yaşımdayım. Üniversitede okurken Ebru halimle dışarı çıktığımda o zaman Türkiye’de travesti ya da transseksüel diye bir olgu yoktu. Beni kadın sanırlardı. Şimdi durum değişti. Travesti ya da transseksüel olduğumu düşünen olabilir. Ama 60 küsur yaşındayım. Konduramayan çoktur. Geçenlerde caddede Ebru olarak vitrine bakarken bir yaşlı kadın yanıma gelip “Tövbe estağfurullah” dedi. Çok ağrıma gitti. O yaştaki bir insanı üzmüş olduğuma inanamadım. Bu yüzden kafeye ya da sinemaya gitmiyorum. İnsanlar benden rahatsız olmasın diye. Ebru’yken bir arkadaş çevrem olsa onların arasında daha az dikkat çekerim. Hem böylece kadınların hayatta karşılaştıklarını rahatça gözlemleyebilirim.
“Ebru olarak maniküre gittim ama randevu alıp gelmemi istediler”
Siz kadın kıyafetleriyle gündüz de çıkıyorsunuz...
Evet, bakkala gidiyorum. Kuaföre maniküre de gittim. Ama diğer müşteriler rahatsız olur diye randevulu gelmemi istediler. Sokakta da geziyorum. Ben Ebru olarak çıktığımda sesimi değiştirmiyorum, sesim Bülent, dış görünüşüm Ebru. Bir dükkana girdiğimde bana “Abi” dediklerinde kızıyorum. “Oğlum abiye benzeyen bir halim mi var?” diye soruyorum. Ya hanımefendi ya abla demesi lazım.
Karınız, sizinle yaşamının bir zenginlik olduğunu göstermek için röportaj verdiğini söylüyor. Peki siz neden verdiniz bu röportajı?
Kadın ve erkek çağımızda giderek yabancılaşıyor, birbirinden uzaklaşıyor, rakip hatta hasım haline geliyor. Birbirine el uzatmıyor, sevgiden, kırılmaktan, ezilmekten, reddedilmekten, kaybetmekten korkuyor. Her şey korku üzerine kuruluyor, sevgi değil. Sevgiyi bilmeden, tatmadan, vermeden yaşıyor insan. Hep kalıplar içinde sıkışıp boğuluyor ilişkiler. Halbuki sevginin koşulu, kuralı, kalıbı, raconu yok... Yaşam kalıplara sığmayacak kadar değerli.
Erkek ile kadının arasında büyüyen uçurumu bir nebze olsun kapatabilmeye yardımcı olsun diye verdim bu röportajı. İki cinsin birlikte bir yaşam kurabilmeleri için en önemli şeyin karşılıklı anlayış, sevgi ve saygı olduğunu göstermek istedim. Bu üç temel direk varsa gerisi üstüne inşa edilir. Sonuçta yaşam birbirini anlamak demektir.
“Ayakkabılarım karımınkilerden fazla, 40 çift kadın ayakkabım var”
Karınızın gardırobundan hiç kıyafet aşırdınız mı?
Bazen iç çamaşırlarını ödünç alıyorum. Onda görüp de çok beğendiğim bir elbisenin gidip farklı bedenini ya da rengini aldığım oluyor. Geçenlerde yeni aldığım ama üzerime olmayan sıfır kilometre elbiselerimi karıma verdim mesela. Onları giyince arkadaşları çok beğenmiş ve “Sen kiminle alışverişe çıkıp da bunları aldın Allah aşkına?” demiş. Karım işine uygun giyinir, ben ona neyin yakışacağını ondan daha iyi bilirim. Ona alışveriş yaparım. O da bana. Mağazaya girip beğendiklerimi seçiyorum. Deneme şansım olmadığı için ona denettiriyorum. Onun üzerinde görüp beğenirsem satın alıyorum. Ona satın aldığım ama sonra çok beğenip kendime de yakıştırdığım gece kıyafetlerine el koymuşluğum vardır. Ayakkabılarım karımdan fazla, 40 çift kadın ayakkabım var.
Yaprak: “Bülent kocam, Ebru kumam”
Niye beni aradınız? Kocanızın sırrını bunca yıldır kimseye anlatamamak mı tak etti canınıza?
Enteresan bir hikayem olduğunu biliyorum. Aslında ben bunun kitabını yazmak istiyordum. Ama internette gördüğüm “My Husband Betty / Kocam Betty” kitabı beni hayal kırıklığına uğrattı. Benimle aynı durumdaki bir kadın çoktan bunu kitaplaştırmıştı bile. Senin CD röportajını okuduktan sonra “Bizim de böyle bir hikayemiz var” demek istedim. Bunu ilk andan itibaren seve seve kabul ettiğimi, bunu bile bile evlendiğimi, CD olan bir adamdan çocuklarım olduğunu... Kadınlara, kocanızı yatak odanızda siyah dantelli külotla dolaşırken yakaladığınızda panik olmayın demek istedim. Bu dünyanın sonu değil.
Bir kadın bunu nasıl kabul eder? “Çok âşık olmak” bir neden midir?
Onu sevdim, âşık oldum. Belki benim başıma gelmeden önce bizimkine benzer bir duruma “Tamam” diyen bir kız arkadaşıma “Ne manyak vah vah” tepkisi verebilirdim. Kendi başıma gelince “So what? / Ee ne olmuş?” dedim. Bülent benimle bunu ilk paylaştığı andan itibaren de bunun hayatıma çok büyük zenginlik katabileceğini düşündüm. Aynı evde kocam, kumam ve ben. Düşünsenize... Bülent kocam, Ebru kumam. Ebru en iyi kız arkadaşım hatta kız kardeşim gibi. Nesi kötü bunun?
“Çocuklar olmasa peruğu atıp gerçek adımı açıklardım”
İkisi aynı kişi ama!
Güzelliği de orada. Bülent ve Ebru benim için iki ayrı kimlik. İki ayrı kişi değil, kişilik hiç değil. Kişilik tek. Ben bunu bir kişilik bölünmesi gibi de görmüyorum. Bülent ve Ebru aynı kişi. Biri madalyonun bu yüzü diğeri de öteki yüzü. Ve ben her iki yüzü de seviyorum. Her ikisine de saygı duyuyorum. Her ikisiyle de zaman geçirmekten keyif alıyorum. Ebru ve Bülent, aynı entelektüel kişi, aynı esprili kişi, aynı anlayışlı kişi. Ama kimlikleri farklı. Ancak evde ve iş yerinde farklı maskeler takan insanlar gibi değil, her ikisi de samimi, içten ve dürüst. Bazen kız arkadaşım Ebru, bazen kocam Bülent olarak karşıma çıkıyor. O yüzden zenginlik... Bunu kabullenmenin ve bununla yaşamanın utanılacak bir şey olduğuna inanmıyorum.
Öyleyse neden gerçek adınızı saklıyorsunuz?
Çocuklar nedeniyle. Onların geleceği açısından. Yoksa gerçek adımı da açıklardım, şu an kafamda duran peruğu da çıkarıp atardım. Toplum içinde etiketlenmek istemediğim için tüm bu önlemler. Kimliğimizi gizlemeden, kocamın CD hali ile sosyalleşebilsek çok daha güzel olurdu her şey. Ancak çocuklarım zarar görsün istemiyorum.
“Olanı olduğu gibi kabul ettim, mutluluğun yolu bu çünkü”
İlk duyduğunuzda hiç mi şoke olmadınız? Çoğu kadın “Neden ben?” diye hüngür hüngür ağlar.
Şaşırdım tabii ama onu anlamaya çalıştım. İnternette CD’ler üzerine yazılar okudum. Ağlayıp sızlamadım. Bana dürüst davrandığı için mutlu bile oldum. Bana iğrenç ya da garip gelmedi durum. Bir travma da yaşamadım. Bu, kocamın Fenerbahçeli olması gibi bir şey ya da gözlerinin kahverengi olması gibi... Onun bir kimliği, kimlik özelliği. Duygusal olarak beni yaralayacak bir şey yok ortada. Üstelik benden bağımsız bir durum. Bunu başka türlü görmeyi, buna farklı anlamlar yüklemeyi doğru bulmuyorum. Benim durumumda olan başka kadınlar olabilir ama en mühimi bununla nasıl yüzleştiğin... Olanı olduğu gibi kabul etmek hayatta herkesi en mutlu eden şeydir. Ben de bunu yaptım.
“İstemeseydim, yanımda kadın kıyafetleri giymeyecekti”
Kocanız size CD olduğunun itirafını ilişkinizin başında mı ortalarında mı yaptı?
En başlarında. İlk karısından boşanmıştı. Birlikte olmaya başlamıştık. Sonra aynı eve taşındık. Eski evinden gelen eşyaların arasında manikür seti, pareo ve bir kadın kemeri görünce anlam veremedim. Herhalde eski karısının eşyaları karıştı araya dedim. Üzerinde de durmadım. Bir gün ben makyaj yaparken, “Öyle yapılmaz, dur göstereyim” dedi. Yaptı da çok güzel. Sonra “İstersen sen de bana yap, öğrenmiş misin bakalım” dedi. Yaptık, gülüp eğlendik. Ardından ona makyaj yapmamdan gocunmadığını, kıllarını bile alabileceğimi söyledi. Onu da yaptım. Bir-iki gün sonra yataktayken geldi itiraf. “Ben bir CD’yim” dedi. Crossdresser’ın mânâsını açıkladı. İstemezsem benim yanımda kadın kıyafetleri giymekten kaçınacağını ekledi. İlk karısı biliyormuş ama kadın kıyafetleri giydiğinde kıyameti koparıyormuş. Bense kadın kıyafetleri giymesinin benim için bir sakıncası olmadığını söyledim. Kocamla üzerinde erkek kıyafetleri varken de kadın kıyafetleri varken de seviştik. Birlikte tatile de çıktık.
Ebru ve Merve olarak, kız kıza mı?
Evden karı-koca olarak çıktık. Bülent’in bavulunda kadın kıyafetleri vardı. Bir benzin istasyonunda durduk. O vücudundaki kılları jiletle aldı tuvalette. Kadın kıyafetlerini giymiş halde ayrıldık istasyondan. Ben de kendime yeni kimlik yarattım: Yaprak. Peruk falan da taktım.
O halinizi hayal bile edemiyorum!
Susan Sarandon ve Geena Davis’in oynadığı “Thelma ve Louise” gibiydik. Rüzgarda eşarplarımız uçuşuyordu arabada giderken. Bavullar açılınca birbirimize girdik ama!
“Kocam çok güzel makyaj yapar. Göz makyajını bana o öğretti”
Niye?
Ebru yanına halka küpesini almamıştı. Benimkini takmak istedi. “Hayır, ben takacağım kavgası” çıktı aramızda. Onun bavulunda başka eksiklikler de vardı. “Aa ben mini etek almamışım” falan diyordu.
Aranızda kadınlarınki gibi kıskançlıklar da yaşanıyordu yani?
Tabii ki. Çok güzel makyaj yapar. Bende o kabiliyet yok. Kıskanıyorum. Göz makyajı yapmayı bana o öğretti dedim ya. Renkleri karıştırmayı, gölgelendirmeyi...
Bodrum’da ne yaptınız?
Gece barlara, diskolara gittik. Gerçek isimlerimizi kullanmadan ama karı-koca olduğumuzu söylerek yeni insanlarla tanıştık. Bir gece barda Ebru’ya yan masadan gül bile yollandı. Ben avucumu yaladım.
İnsanlar karı-koca olduğunuzu duyunca ne tepki veriyordu?
Şaşırıyorlardı ve muhtemelen benim hafifmeşrep bir kadın olduğumu akıllarından geçiriyorlardı. Bunu kabul eden bir kadın öyle olmalıydı onlara göre...
“Karakola kadın olarak girdi, erkek olarak çıktı”
Sadece Bodrum’da mı birlikte dışarı çıktınız?
Hayır. İstanbul’da da çok kez bara, kulübe gittik. 1001, Hengame, Secret’ta takıldık. Hiçbir problem çıkmadı. Tabii ben de tanınmamak için hep dış görünüşümü değiştiriyorum. Peruk takıyorum, yoğun makyaj yapıyorum. Daha frapan giyiniyorum.
Bir süre Beyoğlu’nda, Teras diye bir yere takıldık. Bir sürü normal çift ve bekar kız-erkek arkadaşımız oldu. Partilere gittik. Yatlarda doğum günlerine bile davet edildik.
Ayrıca bazen tek başına da çıkar Bülent. Bir gece ekipler amiri onu yolda görünce karakola alınmasını istemiş. Gelen ekip de “Beyefendi, kanunsuz bir iş yaptığınız yok ama emir demiri keser” demişler ve almışlar içeri. Sabah karakoldan beni aradı, “Beni gel al” dedi.
Kadın kıyafetleriyle karakola götürülen kocanızı almaya gittiğinizde ne dediniz görevli memurlara?
“Adamı niye attınız ki içeri? Kadın kıyafetleriyle dolaşıyor sadece. Kocamı alabilir miyim artık?” dedim. Yanımda erkek kıyafetleri getirmiştim. Gündüz o halde eve dönmemiz mümkün değildi çünkü. Yazık ki, o telaşta topuklu ayakkabısının tekini karakolda unutmuş.
Kocanızın CD halini çocuklarınız görse bir aile faciası yaşanmaz mı?
Bülent, Ebru olurken ya ofisini kullandı ya da arabayı. Yakalanmaktan korktuk ve hiç riske girmedik bu konuda.
“Seks hayatımız yolunda. Her CD illa gay olacak diye bir şey yok ki!”
Hiçbir tanıdığa yakalanmadınız mı?
Hayır. Son yıllarda artık birlikte dışarı çıkmıyoruz. Çünkü malum, farklı bir iktidar anlayışı var artık. Bülent herhangi bir sorunda benim başımın çok ağrıyacağını söylüyor ve artık benimle dışarı çıkmak istemiyor. Bu yıl ikinci bir ev açtık. Biri ailecek oturduğumuz ev, diğeri Ebru’nun. Çünkü Bülent kendini kadın olarak ifade etmek istediğinde aynı mekanda çocukların olmaması lazım. O Ebru olarak daha rahat oluyor böylece. Bülent’ken çok arkadaşı var. Ancak Ebru olarak sosyal çevresi sıfır. Ben ona çaya kahveye giderim ara sıra. Kız kıza muhabbet ederiz. Arada sen de katıl istersen, arkadaş olursun ona.
Gelirim. Bunu duyan birkaç arkadaşım da meraktan peşime takılabilir ama... Kocanız biseksüel mi?
Eşimin biseksüel olduğunu söylemem için onu bir erkekle el ele ya da aynı yatakta görmem gerek. Başıma böyle bir şey gelmedi. Tanıştığımızdan bu yana seks hayatımızda hiçbir eksik yok. Benim kocam olsa olsa “straight crossdresser” olur. Yani heteroseksüel bir CD o. Her CD illa gay olacak diye bir şey yok!