İlkokulda top, lisede ibne, üniversitede dönme...
Üniversite kaydımı yaptırdığımda kafamda milyonlarca plan vardı geleceğime dair. İstanbul gibi kozmopolit bir şehirde aileden bağımsız olarak üniversite okuma fikri kulağa hoş geliyordu. Bir an önce gerçekleştirilmeliydi bu planlar. Babam, annemden ayrıldıktan sonra İstanbul`dan Lüleburgaz`a taşındı babannemin yanına, onaltı yıl kadar iyi kötü beraber yaşadılar. Bu süre içerisinde sigorta gününü doldurmak adına bir çok işte çalıştı babam. Hiç evlenmedi. Önceliği hep bizlerdik. Hakkını nasıl ödeyeceğim bilmiyorum. Emekliliğinin ardından beş yıl kadar kıraathanede garsonluk yaptı, sırf bana ve ablama finansal destek sağlayabilmek adına. Ellisekiz yaşında anca kendi evine sahip olabildi. Dedeler bir kaç dönüm tarla bırakmış torunlarına, huzur içerisinde yatsınlar, sattıktan sonra gelen para sayesinde bir çatı altına girebildi nihayetinde. Bankadan çekilen ev kredileri yüzünden eli ayağı bağlanmıştı babamın. Üniversiteye gidecektim ama hangi parayla? Beş kuruş isteyemezdim babamdan, mecbur halamın finansal desteğini kabul edecektim. Halam ile hayata bakış açılarımız birbirinden çok farklı, ortak nokta bulmakta zorluk çekiyorum çoğu zaman. Eğitmen olmasına rağmen kuşak farkından olsa gerek bir türlü ara yol bulamıyoruz. Elim kolum bağlıydı, önümde sadece iki seçenek vardı; ya gururumu bir kenara bırakıp halamdan para almayı kabul edecek ve onun kurallarınca üniversite yaşamımı sürdürecektim ya da en azından bir yıl daha babamın banka kredisi borcunun bir kısmının kapanmasını bekleyecektim. Bir yıl daha Lüleburgaz gibi küçük bir ilçede kısıtlı olanaklarla yaşamak, üstelik erkek bedeninde bir kadın olarak... Üstesinden gelemezdim, bir an önce kendimi büyük şehire atmalıydım. Mecbur halamın şartlarını kabul ettim. Şartlar mı? Şöyle; hadisesiz bir şekilde mezun olmak, onun deyimiyle ``uçuk kaçık, ne idüğü belirsiz`` STK örgütleri ile muhatap olmamak (kastedilen LGBTTI), giyim kuşama dikkat etmek, gönderilen parayı `keyfi` ve gereksiz yerlere harcamamak (kastedilen kadın kıyafetleri, makyaj malzemeleri, lazer epilasyon gibi kadın rolüne ait şeyler) ve bunlar gibi fasafisolar. Kısacası; kendin değil, benim olman gerektiğini söylediğim kişi gibi ol diyordu halam. Boyun eğmeliydim bir süre...
İnternette hararetli bir ev arayışı içerisine girdim hemen ardından, kafama uyan dairelerin bilgilerini not aldım. Lüleburgaz`daki son günümdü; yastık-yorgan hunçlandı, tabak-çanak gibi şeyler gazetelenip bavullara yerleştirildi. Hazırdım. Gidip halamdan harçlık almaktı Lüleburgaz`daki son görev. Gittiğimde halamın suratı sirke satıyordu, meğer içindeki ibnefobiyi kusamamış yeterince, oymuş derdi. ``Ya erkek olursun, ya da bütün desteğimi çekerim senden. Bana yeğenin ibne dedirtme`` dedi halam. Masanın üzerindeki kurabiyeden aldığım yudumu yutamadım, gözlerim doldu... Ağlayamadım. Göz pınarımda birikti göz yaşım. Parayı aldığım gibi çıktım evden ayaküstü vedalaşarak. Halamla aramızda ilk defa böyle bir diyalog geçmişti. Oysaki gayet anlayışlı davranmıştı olaylar patlak verdiğinde. ``Ah!`` dedim içimden, ``insanın eli mahkum olmasın...``
İstanbul`da yeni bir yaşam...
Nihayet evime yerleştim, annem gelip evin dipköşe temizliğini yaptı. Tabii lafını esirgemedi yine. Gardırobumda elbiselerimi görmüş, ``elbiseler de alır olmuşsun artık`` dedi. Sessiz kaldım. Annem evden ayrıldığında, ``oh be!`` dedim, ``... İşte bu! Özgürlük!``. Hayatım daha pozitif geçiyordu artık, üniversite korktuğum gibi değilmiş. Sınıf arkadaşlarım hiç yadırgamadı beni. Unisexten kadın kıyafetlerine geçmiştim artık. Saçım git gide uzuyordu, neredeyse omuzlarımdaydı. Ayna karşısında daha fazla vakit geçirir olmuştum. Vücut kıllarım ve cinsel organım haricinde vücudumla barışmıştım, tabii aynalarla da. O kadar da kalın değilmiş aslında belim ve omuzlarım, ben fazla takıyormuşum meğer. Okula giderken tatlı bir heyecan basıyordu; ne giysem telaşı... Saçlarımı düzleştiriyor, hafif bir göz makyajı ve ruj sürüp koyuluyordum yola. Bakışlar değişmişti sanki, çoğu kişi ya transseksüel olduğumu anlamıyordu ya da anlıyor ama teşhirci olmayışımı takdir edip aşağılayıcı, ayrıştırıcı bakmıyordu bana. Çok nadir nefret söylemlerine maruz kalıyordum yaşadığım çevrede. Mutluydum. İsim seçmeliydim derhal. Sosyal çevremde kimlikteki ismimle anılmak beni rencide ediyordu. Ne olabilir, ne olabilir derken hem kimlikteki ismime yakın hem de anlamlı bir şey olsun dedim. Buldum! Mira! Kimlikteki ilk ismim ile iki harfi uyumlu, ayrıca Rumca kader demek. Kaderimi yaşıyorum nihayetinde. Kimlikteki ikinci ismime uygun olarak da Stefania`yı seçtim, kilise nikahlarında gelin ve damadın başına taktıkları taca verilen isim, bağlılığı sembolize ediyor. Mira Stefania! Tamamdır, işte bu! Harmonisi de gayet hoş. Artık bu şekilde kendimi takdim ediyordum çevremdekilere, kısa bir sürede kendim de alıştım ismime. Mutluluğum günden güne artıyordu ama bir türlü tam olarak tatmin olmuyordum. Tam her şey yolunda derken bir aksilik çıkıyordu beni yerle bir eden. Yüzümü her gün traş etmek zorundaydım misal, cildim hassas olduğu için tahriş oluyordu, en kaliteli fondoten dahi tam olarak kapatmaz olmuştu tahriş izlerini. Hergün traş oldukça kıllar daha da kalın çıkıyor beni depresyona sürüklüyordu. Evden çıkmaz olmuştum. Bir hafta kadar bakkala dahi gitmedim. Daha sonra toparlanmalı dedim kendi kendime. Artık toparlanmalı!
Kendine gel, Mira!
Bir yerden başlamalıydım artık, böyle olmaz! İnternetten Türkiye`deki cinsiyet uyumlama süreci hakkında detaylı bilgi toplamalıydım. Ulaşabildiğim kadar insana ulaştım. Uyumlama sürecinde olan transseksüel bireylerle iletişime geçtim. Haftalarca sürdü araştırmam, bu süre içerisinde aralıklı da olsa dışarı çıkar olmuştum. Bir şeyler yapıyor olmak moral veriyordu bana. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi`nde Uzm. Dr. Şenol Turan ilgileniyormuş transseksüalite vakaları ile. Hemen gidip randevu aldım kendisinden. Randevu günü gittiğimde geçmişten günümüze olduğu gibi birer birer anlattım ne var ne yoksa. Sonrasında belli başlı kağıt üzerinde testler yapmamı istedi; ailevi durumum ve sağlığımla ilgili testler. Üç ay sonraki randevumda testleri teslim ettim kendisine, benden IQ ve bir kaç test daha yapmamı istedi. Beşyüz seksen küsür soruluk IQ testi ve görsel hafıza zımbırtıları...
Devletin sağlık sektöründe transfobi!
Soruların, biyolojik cinsiyeti baz alıp oluşturulmuş olması çok da şaşırtmadı aslında beni. Aksini beklemek komik olurdu zaten. Karşı cins, hemcins gibi terimler barındırıyordu bolca. Karşı cinsimin erkek olduğuna emindim ama ne yazık ki senelerce tıp okumuş, kendine sağlıkçı diyen sözüm onlara ilim-irfan sahibi insanlar öyle düşünmüyordu. Neyse ki İstanbul`da geçen bu süre zarfında kendimi ezdirmemeyi öğrenmiştim. İlgili birime çıkıp soruların biyolojik cinsiyet üzerinden sorulmasının doğru olmadığını anlatmaya çalıştım, anlayacak kapasitede insan bulamayınca toplumsal cinsiyet kimliğime göre doldurup üzerine not düstüm; ``Toplumsal cinsiyet kimliğine göre doldurulmuştur!``. Ne derece dikkate aldılar bilmiyorum ama yaptığım bu eylem sonucu kendimle gurur duymuştum. Psikoloğum, yasal olarak da sürecimi başlatmamın benim lehime olacağını söyleyince soluğu Çağlayan Adliyesi`nde aldım. Halamın gönderdiği paralar putka yaptırmak adına çıktığım bu yola gidiyordu, yeğenin ibne değil, dönme! Bil istedim halacığım.
Neyseki prosedürleri çok iyi idrak etmiştim, ne yapmam gerektiğini çok iyi biliyordum. Harçlarımı yatırdım ve davamı açtım. Üç farklı dava; isim değişikliği, genital rekonstrüksiyon operasyon izni, pembe kimliğin tahsis edilmesi. Bir yıllık psikolog gözetiminde tam zamanlı kadın tecrübesi arandığından duruşmalarım ertelenip duruyordu. Bu süre içerisinde ben de hemen yüz bölgem için lazer epilasyona başladım. Kurtulmalıydı kıllardan. Henüz hormona başlamadığım için lazer dahi çözüm değildi yüz kıllarıma, sosyal hayatımda artık tamamen kadın yaşantısını benimsemiş olduğum için çıkan kıllarımı kesmek durumunda kalıyordum, bu da dökülme sürecini uzatıyordu elbette. En azından yüzüm rahatlamıştı, fondoten kapatır olmuştu. Adım adım yaklaşıyordum zafere.
Kışt kışt similya, gel gel putka!
Sürecim bir yandan ilerlerken gün geçtikçe sosyalleşiyordum. Kendimi LGBTTI aktivistlerinin içerisinde buluverdim bir anda. Çok değerli insanlar tanıdım bu süreçte, hepsi hayatıma farklı bir renk kattı. Meğer ne yalnız ne de yanlışmışım. İstanbul`a gelmeden önce yalnız olduğumu düşünürdüm hep, başıma gelen her neyse ona bir tek ben sahipmişim gibi. Öyle değilmiş meğer, benim gibi milyonlarca insan varmış bu gezegende. Bu insanlarla tanışana kadar hayatın bu derece renkli olduğunu bilmezdim. Hayatın sillesini yemiş insanlar ama ne kadar mutlular. Ne kadar umutlular geleceğe yönelik. İntihar girişimim aklıma geldi bir anda, utanç duydum. Belki şuan bu satırları yazamıyor olacaktım. Dört yıl içerisinde ne kadar şey değişmiş inanılır gibi değil.
Çocuklar inanın, inanın çocuklar; güzel günler göreceğiz, güneşli günler...
Bir sonraki psikolog randevumda gereken tüm testler yapılmış, sonuçları eline ulaşmıştı psikoloğumun. İlk mahkeme duruşmamda hakim bey, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi`nden tarafına iletmesini istediği tetkiklerin bulunduğu mühürlü zarfı teslim etti bana. Götürüp verdim psikoloğuma. Beni bir sürü farklı birime yönlendirdi, tüm tetkikler yapıldı. Sonuçları, bir yıllık tam zamanlı kadın deneyimi son bulduğunda heyet tarafından yazılan ``Gender dsyphoria teşhisi konmuştur, genital rekonstrüksiyon operasyonu olması uygundur.`` izin belgesi ile iletecektim adliyeye. Psikolog ile pek bir işim kalmadı, endokrin birimine yönlendirilme vaktim geldi. Psikoloğumun yönlendirmesiyle endokrinoloji birimine gidip randevu aldım. İlk randevumda hormon testi istendi, yapıp ikinci randevumda getirdim. Östrojen yani kadın hormonu oldukça yüksek çıkmış. Uzunca bir süre inandıramadım endokrini hormon kullanmadığıma. Nihayetinde inandılar. Nedeninin araştırılması gerekiyormuş çift-cinsiyetli olabilme ihtimaline karşılık. Her ne kadar çift-cinsiyetli olmadığımdan emin de olsam tatlı bir heyecan basmıştı beni. Hormonlar bile kadınsın sen diyor, anatominin canı cehenneme! Ultrasonografi sonucu çift-cinsiyetli olmadığım ortaya çıktı, anlam veremedim ama emin olduğum halde bir burukluk olmuştu içimde. Sonra kendi kendime, ``Amaaan, ne çift-cinsiyeti be? Kadınsın sen, erkeklik hiç yok işte, daha ne?`` diyerek moralize ettim. Onbeş gün sonraya randevu aldım. Son randevum olsun, artık hormona başlayayım diye içten içe dua ediyordum.
Östrojen ile dolup taşmalı!
Oturmakta olduğum evden üst komşumun sese karşı aşırı hassasiyetinden dolayı ayrılmak zorunda kaldım. Babamla beraber sokak sokak kiralık daire aramaya başlamıştım. Halbelkader lokasyonu gayet merkezi olan bir daire bulduk cüzzi rakamda. Ev işi çıkınca cinsiyet geçiş sürecim askıda kaldı uzun bir süre, zaten yaz girmişti araya. Neyse ki düzenimi tekrar oturttum. İki kadın arkadaş buldum ev arkadaşı olarak. Bir gün olsun beni yadırgamadılar, kadın olarak davrandılar bana her zaman, olması gereken gibi, biyolojik bir kadın gibi yaşıyordum. Daha güçlü devam edebilirdim sürecime. Bir de köpek dostu edindim. O da bana büyük moral veriyordu. İsmi İris, Yunan mitolojisinde Gökkuşağı Tanrıçası. 5 aylıktı evimin kapısını ona açtığımda. Ürkekti, tir tir titriyordu insanlar karşısında. Bana yapılanların on mislini ona yapmıştı insanoğlu. İkimiz de iyi olacağız, güzel dost!
Nihayet okullar açıldı, dersler başladı. Lazer epilasyon için de başka bir klinik ile anlaştım. Aylık ödeme yapıp komple vücut giriyordum artık. Etkisini de hemen gördüm. Sürece devam etmeliydi bir an önce. Hemen gidip bir randevu günü aldım endokrin biriminden. Bir gün popüler bir sosyal paylaşım sitesinde transseksüel bir kadın arkadaştan mesaj aldım. Sürecini başlatmak istiyormuş, ortak bir arkadaşımız onu bana yönlendirmiş. Çok mutlu oldum bu duruma. Birine yardımcı olacaktım. Onda kendimi gördüm bir an. Benim randevu günümde onu da hastaneye çağırdım, hem tanışmış oluruz hem de psikolog için randevu alırsın dedim. Sabah buluştuk erken bir saatte, önce onun işini hallettik. Bana göre daha şanslı bir kadın; aile desteği tam, üstelik hormona da hiç ihtiyacı yok bence. Süreci çok başarılı geçecek adım kadar eminim. Yolu açık olsun, güzel arkadaşımın. Onun işlerini bitirdikten sonra endokrinoloji birimine gittik, sıra aldık ve numaratörü takip etmeye başladık. Sigara içmek için çıktık ki transseksüel erkek arkadaşlarla karşılaştık. Ne güzel bir ortam; iki transseksüel kadın ve iki birbirinden yakışıklı transseksüel erkek. Hükümet koltuğunda oturanlar koltukları boşaltsa da bizler geçsek. Ne güzel yönetiriz halbuki bu ülkeyi. Rengarenk yaparız Türkiye`yi alimallah! Sıram geldi, içeri girdim. Sevimli bir doktor vardı, üst kademe biri olsa gerek ki onayı o verdi. Ve o an! Reçete masanın üzerinde, ilaçlar ve dozları yazılıyor! Hormon ilaçlarımın yazılı olduğu reçeteyi aldım sonunda. Östrojenle dolmalıyım bir an önce! Eczaneden aldım hemen ilaçlarımı tabii, eve gider gitmez içtim ve geçtim radikalblog karşısına. Anlatmalıyım dedim yaşananları, yazıya dökmeliyim sürecimi. Dün ilk bölümünü yazmıştım hikayemin, bugün ikinci bölümünü. Bugün hormon ilaçlarını kullandığım ikinci günüm. Ayna karşısında bekleyişler başladı. Bir an önce etki göstermeli! Bundan böyle her ay vücudumdaki değişimimi bloglayacağım.
Dayanışmayla kalın! Mira Stefania Yılmaz
Kaynak: blog.radikal.com.tr 25.10.2014
|